Akşener: Ben, ‘neden bir liralık işi beş liraya yapıyorsunuz’ diyorum
Meral Akşener, bugün partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Akşener, özetle şunları söyledi:
“GAZİ MUSTAFA KEMAL’İN ADI, BİZZAT KENDİSİNİN KURDUĞU DİYANET’İN AKLINA GELMİYOR: Biliyorsunuz, geçtiğimiz cuma günü Çanakkale Zaferi’mizin 107’nci yılını idrak ettik. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere o büyük destanı yazan kahramanlarımızı bir kez daha rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Memlekette kime sorsanız, Çanakkale Harbi dendiğinde akla ilk gelen isim Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Ancak her ne hikmetse milli günlerimize denk gelen cuma namazlarının hutbelerinde, Diyanet yönetiminin aklına nedense Atatürk gelmiyor. Yani Elmalılı Hamdi Yazır’a yüce dinimizin mukaddes kitabı Kur’an-ı Kerim’in tefsirini yaptıran, sadece 1923 yılında 126 caminin bakımını yaptıran Gazi Mustafa Kemal’in adı, bizzat kendisinin kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın aklına gelmiyor. Hatta hutbelerde onun adını anmamak için adeta özel bir çaba harcanıyor. Vefasızlığa bakar mısınız? Buradan Diyanet yetkililerine seslenmek istiyorum: Küffara karşı serden geçen aziz ecdadımıza herkesten önce sizin vefa göstermeniz gerekmez mi? Ay yıldızlı bayrağımız Türk yurdunun üzerinde ilelebet dalgalanabilsin diye göğsünü siper eden istiklal kahramanlarına bir Fatiha’yı çok görmek ayıp değil mi? Gazi Mustafa Kemal’in adını anmamak, her şeyden önce mukaddesatımıza aykırı değil mi?
BAY KRİZ, PROJE GÖRÜNÜMLÜ TEZGAHLAR ÜZERİNDEN MİLYONLARCA DOLARI RANTIN BEŞ ATLISINA BİR ÇIRPIDA ÖDÜYOR: Gelelim meselenin diğer boyutuna. Biliyorsunuz, 18 Mart gününde 1915 Çanakkale Köprüsü’nün açılışı yapıldı. Ülkemizde taş üstüne taş koyan herkesten Allah razı olsun. Ancak biz, bu taşın nasıl konulduğuyla da elbette ilgileniriz. İYİ Parti olarak, sıklıkla bir şeyin altını çiziyoruz. Diyoruz ki ‘Biz, projeye değil ranta karşıyız’. Çünkü o rant, devletin hazinesinden çıkıyor. Milletimizin helal parası, haramzadelerin cebine indiriliyor. Çalışanlarımız, emeklilerimiz, esnafımız, çiftçilerimiz, milyonlarca vatandaşımız pahalılıkla, yoklukla, yoksullukla mücadele ederken Bay Kriz, proje görünümlü tezgahlar üzerinden milyonlarca doları rantın beş atlısına bir çırpıda ödüyor. Pandemide vatandaşına iki yılda layık gördüğü nakit desteğin kat be kat fazlasını o rant çetesinin tek bir üyesinin cebine aynı gün koyuveriyor. İşte bizim karşı olduğumuz şey bu soygundur. Bizim karşı olduğumuz şey, millet hazinesine el uzatılmasıdır. Bizim karşı olduğumuz şey, bu adaletsizlik, bu haksızlıktır.
ÇANAKKALE KÖPRÜSÜ’NÜN AÇILIŞINDA YİNE KENDİ KENDİNİ YALANLADI: Çelişkiler insanı Bay Kriz eskiden ne diyordu, hatırlıyor musunuz? ‘Bu köprüler, yollar, tüneller için devletin, yani milletin kesesinden beş kuruş çıkmıyor.’ Aynen böyle diyordu. Ama bu arkadaşımız, daha nice konuda yaptığı gibi Çanakkale Köprüsü’nün açılışında yine kendi kendini yalanladı. Köprünün geçiş ücretini ‘200 liracık’ olarak açıkladı. ‘Geçen 200 liracık verecek ama üzerini de devlet olarak biz tamamlayacağız’ dedi. Yani nihayet gerçeği kendi sesinden itiraf etti. Törene katılan vatandaşlarımız ‘pahalı’ dese de zamanında emeklilerimize seyyanen zam yaparken ‘iki yüz’ lira diyerek büyüttüğü rakamı, köprü geçişinde ‘200 liracık’ ilan etti. Vatandaşa verirken ‘lira’, vatandaştan alırken ‘liracık’. Asgari ücrete zam yaparken ‘lira’, eşe dosta yandaşa dağıtırken, 5’li çetenin vergi borcunu silerken ‘liracık’. Biliyorsunuz gemiler de ikiye ayrılıyor; ‘gemi’, ‘gemicik’.
MÜTEAHHİT FİRMALARA YILLIK 246 MİLYON AVROYU GARANTİ ETTİLER: Dahası var. Çanakkale’de, adalar hariç iki yaka arasında feribotlar günde 7 bin araç taşırken bu köprüye günlük 45 bin araç garantisi verilmiş. Şaka gibi ama maalesef gerçek. Bu matematik üstadı arkadaşlar, günde 45 bin, yılda 16,5 milyon araçlık garanti verdiler. Yani müteahhit firmalara yıllık 246 milyon avroyu garanti ettiler. Bitmedi. Sözleşmeyi imzaladıkları gün avro 4 lira 80 kuruştu. Bugünse 16 lira 40 kuruş. Daha inşaat devam ederken maliyet 3,5 kat arttı. İşte size, AK Parti’nin bir yandan vatandaşa ‘dövizini bozdur’ çağrıları yaparken öbür taraftan yandaşının eline ‘avrocukları’ sayan üstün yönetim anlayışı. İşte size, bitmeyen bir ‘yerli ve millilik’ edebiyatı arasından milletin hazinesini dövizle borçlandırmakta hiçbir sakınca görmeyen AK Parti zihniyeti. Allah ıslah etsin.
BEN ‘NEDEN 1 LİRALIK İŞİ 5 LİRAYA YAPIYORSUNUZ’ DİYORUM: Ben, ‘neden köprü yaptınız’ demiyorum… Ben, ‘Honkong’la Çin’i bağlayan köprünün kilometre maliyeti 360 milyon dolarken Bay Kriz’in yaptırdığı köprünün kilometre maliyeti neden 900 milyon dolar’ diyorum ve diyorsunuz. Ben, ‘neden yol yaptınız ’demiyorum. Ben, ‘neden bir liralık işi beş liraya yapıyorsunuz’ diyorum. Ez cümle ben, ‘milletimizin alın teriyle, fedakarlıklarla doldurduğu Hazine’yi neden müteahhitlerinize peşkeş çekiyorsunuz’ diyorum. Çünkü biz bu filmi daha önce de izledik. Osmangazi Köprüsü’nün durumu ortada. İşte o nedenle aynı soygun modeliyle yapılan Çanakkale Köprüsü’nü de sanki hafızamızı yitirmiş gibi görmezden gelemeyiz.
O SANDIK GELECEK, BU ARKADAŞLAR DA NEYİN TİYATRO, NEYİN GERÇEK OLDUĞUNU ACI BİR ŞEKİLDE GÖRECEKLER: Bereketli topraklarımızda, refah üretmek yerine Afrika’ya tarım yatırımı yapmaktan bahseden üreticilerimizi kaderine terk eden bu garip zihniyetten kurtulmak için Aydınlı vatandaşlarımız da artık gün sayıyor. 25 kiloluk tohumun maliyeti 350 lirayken satış fiyatının bin 250 lira olması, çiftçilerimizi toprağına küstürüyor. Üretim maliyetleri sürekli artarken desteklerin âdeta sadaka niyetine verilmesi, çiftçilerimizi perişan ediyor. Pamuk üreticileri dertleriyle bir başına bırakılırken Suriye’den pamuk ithal edilmesi, çiftçilerimizi kahrediyor. Ne var ki biz bu gerçekleri söyledikçe onlar inkâr ediyor. Biz milletin sesi oldukça onlar ‘tiyatro’ diyor. Varsın olsun. Yalan mıymış, gerçek miymiş, çok yakında zaten görecekler. O sandık gelecek, bu arkadaşlar da neyin tiyatro, neyin gerçek olduğunu acı bir şekilde görecekler. Hiç merak etmeyin, az kaldı.
AK PARTİ İKTİDARI NE TOHUMUN NE TOPRAĞIN NE DE SİZLERİN KIYMETİNİ BİLMİYOR: Tohum, temeldir. Tohum, nesildir. Tohum, gelecektir. AK Parti iktidarı ne tohumun ne toprağın ne de sizlerin kıymetini bilmiyor. Memleketimizin bolluğuna, bereketine, sizlerin çabasına, emeğine, alın terine nankörlük ediyor. Ama biz, Türkiye’nin kalkınmasında sizlerin ne kadar önemli olduğunuzu biliyoruz. Çalışmaktan nasırlanan ellerinizin hak ettiği değeri görmediğini biliyoruz. Ama biraz daha sabredin, çok az kaldı. Ata’mızın vizyonu doğrultusunda mutlu, huzurlu ve refah içinde yaşamanıza inanın çok az kaldı.
MUSTAFA KEMAL HİÇBİR ZAMAN 'BEN' DEMEDİ: Biz, herkesin ‘bitti’ dediği anda küllerinden doğan, kendi tarihini kendisi yazan büyük bir milletiz. Biz, nice acıya sabretmiş, bağımsızlık uğruna can vermiş, vatanın bir karış toprağı için dünyayı karşısına almış cesur bir milletiz. İşte bu yüzden biz, bastığımız toprağın da kazandığımız değerlerin de kurduğumuz devletin de kıymetini çok iyi biliriz. Çünkü biz, bu topraklara, bu değerlere ve bu devlete kavuşmak için kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla, genciyle, kınalı kuzularıyla Ata’mızın liderliğinde hep birlikte mücadele verdik. Mücadelemizin ilk adımlarını da Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinde başlattık. Bu cemiyetlerin adı neden müdafaa-i hukuktu biliyor musunuz? Çünkü Cumhuriyet’imizin kurucuları, kendi şahsi iktidarları için değil Türk Milleti’nin egemenliğini diriltmek için çabaladılar. Amaçları, öz yurtlarında işgalcilerin hukukunu değil kendi yasalarını uygulamaktı. Bu yüzden işgal güçlerine karşı verilebilecek en mantıklı tepkiyi verip önce bir meclis kurdular, sonra da yasaları uygulayacak bir siyasi iktidar inşa ettiler. En olağanüstü şartlarda bile kanun devletinin sınırları dışına çıkmayıp, Ankara’da top sesleri duyulurken bile istişare mekanizmalarını muhafaza ettiler. Cumhuriyet’in kurucu kadroları, hiçbir zaman ‘ben’ demedi. ‘Türkiye Cumhuriyeti’ dedi. Mustafa Kemal, hiçbir zaman ‘ben’ demedi. ‘Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır’ dedi. İşte o nedenle devleti meydana getiren kanunlara, kurallara, kurumlara büyük mesai harcadılar.
“OĞLUM, GENELGEYLE DEVRİM OLAMAZ”: Atatürk’ümüzün tabiriyle yeni Türk devleti, kişinin ya da kişilerin değil milletin devleti olacaktı. Bu devlet, en büyük gücünü milletin ve memleketin birliğinden, yani Cumhuriyet’imizden alacaktı. Ancak devlet-millet birliğinin sağlanması, vatandaşların bu yeni yönetimi benimsemesi için sadece yasalar çıkartmak yeterli değildi. Nitekim bunun bir yansıması 1924 yılında yaşandı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Erzurum ve Pasinler’de depremden zarar gören köyleri ziyarete gittiğinde, yaşlı bir köylüyü yanına çağırdı. Ona, ‘Depremden çok zarar gördünüz mü, baba’ diye sordu. Gazi, yaşlı adamın şüphe ettiğini görünce tekrar sordu. ‘Hükûmet sana kaç lira verse zararını karşılayabilirsin.’ Yaşlı adam, ‘Valla padişah bilir’ dedi. Günümüze ne kadar benziyor değil mi? Gazi, gülümsedi ve yumuşak bir sesle ‘Baba, padişah yok. Onları siz kaldırmadınız mı? Söyle bakalım zararın ne’ dedi. Yaşlı adam yine ‘Padişah bilir’ deyince kaşları çatılan Atatürk, kaymakama döndü ve ‘Siz daha devrimi yayamamışsınız’ dedi. Bu sırada ortaya atılan yazı işleri müdürü, Atatürk’e, ‘Köylere genelge yolladık Paşam’ dedi. Bunun üzerine Gazi’nin fırtınalı yüzü daha da karıştı ve o ders niteliğindeki sözleri söyledi; ‘Oğlum, genelgeyle devrim olamaz’. Atatürk, işte bu anlayışla sadece genelgelerle, kurallarla ve yasalarla değil, aynı zamanda onları destekleyecek kurumları da inşa ederek Cumhuriyet’imizi ve değerlerimizi bir devlet kurumsallığına kavuşturdu. Ekonomiden eğitime, siyasetten bürokrasiye kadar her alanda kişisel ilişkilerin yerini kurum ilişkileri aldı.
AK PARTİ İKTİDARININ KAPATTIĞI, SATTIĞI YA DA KURULUŞ AMACINDAN SAPTIRARAK KENDİ HİMAYESİNE ALMAYA ÇALIŞTIĞI KURUMLAR: Peki neydi bu kurumlar? Devlet İstatistik Enstitüsü, Türkiye İş Bankası, Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Çocuk Esirgeme Kurumu, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Türkiye Şeker Fabrikaları, Sümerbank Bez Fabrikaları, SEKA Kâğıt Fabrikaları, Atatürk Orman Çiftliği, Merkez Bankası ve daha niceleri. Yalnız fark ettiyseniz son saydığım kurumlar, AK Parti iktidarının ya kapattığı ya sattığı ya da kuruluş amacından saptırarak kendi himayesine almaya çalıştığı kurumlar. Peki sizce bu bir tesadüf mü? Elbette değil.
AK PARTİ İKTİDARI SİZCE HANGİ ONUR ANLAYIŞINA SAHİP: Cumhuriyet’le birlikte oluşan devlet kurumsallığımızı değerli bilim insanı Şerif Mardin Hoca’mız, ‘Kişi otoritesine dayalı onur anlayışından yasa ve kurallara dayalı onur anlayışına geçiş’ olarak tanımlar. Peki bugün geldiğimiz noktada AK Parti iktidarı, sizce hangi onur anlayışına sahip?
TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİ BÖYLE BİR CIVIKLIK GÖRMEDİ: Bu sorunun cevabını, daha geçtiğimiz hafta, ekonomideki uzmanlığından ziyade sitcom repliklerini andıran abuk sabuk demeçleriyle öne çıkan Nebati Bakan’ın bizzat kendisi verdi. Gözlerine bakılamıyor, öyle ışık var yani. Bu arkadaşımız ne dedi? ‘Bir problem mi yaşadınız? Rahat olun. Bize hemen ulaşırsınız. Bürokrasiyi alaşağı ederiz. Arkamızda Cumhurbaşkanımız var. Mevzuatı da değiştiririz.’ Üstelik bunu kime dedi? Yabancı yatırımcılara dedi. Türkiye Cumhuriyeti tarihi böyle bir rezalet görmedi. Türkiye Cumhuriyeti tarihi böyle bir cıvıklık görmedi. Türkiye Cumhuriyeti tarihi böyle laubali bir yönetim anlayışına hiç rast gelmedi. Bu açıklama, ülkemizde bir devlet krizi olduğunun itirafıdır. Aslında Nebati Bakan diyor ki ‘Biz, kanun, yasa, yönetmelik tanımıyoruz. Sizler de Türkiye’ye yatırım yaptığınız takdirde Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunlarıyla veya kurumlarıyla bir sorun yaşarsanız bize gelin. Biz sizin adınıza bütün yasal şartları ortadan kaldıralım. Yani Türkiye’de kurumsal bir devletle muhatap olmayın, gelin doğrudan kişilerle muhatap olun’ diyor. Neresinden bakarsanız bakın, içinde yaşadığımız bu ucube sistemin ucubeliğinin bundan daha net bir ifadesi ve tarifi olamaz.
Hemen Aşağıdaki Formu Doldur İlk Yorumu Sen Yap !